Kayıtlar

An

an gelir  meyleder durmaya saatler yok eder içindeki zamanın akışını hapsolurum donuk saatlerin arasına izlerim güneşin günleri yakışını. sonra  yıkık bir duvara yaslanıp  kan kusarken bir köşede   kalbimdeki hançer paslanırken kanımda söner parlayan dünyanın ışığı içimde. an gelir  gelmez olur beklenen hiçbir an.

Gül Kuşanıp Yara Açan Bir Yüzyılın Hüzün Veren Yankısı

kısalmakta günler, gecelerse pek hoyrat böylesi aydın gökyüzünde parçalı tüm bulutlar yürekler soğuk ve ebediyen yalnız yalnız yollar yahut denizler değil  yaratır mesafeyi bazen  yan yanayken bakışlar kalbimmiş meğer kapılarını kapatıp kurumuş çiçek gibi  bir köşeye taktığım zaman zaman rastlaşıp yanıp sönen heyecana öpüşlere, gülüşlere, gözyaşına, anılara... ömrümmüş meğer biten bu şarkı  her birini sessizce ardımda bıraktığım akmasa da kanar ruh ve duymasam da bilirim  keder veren, hüzün doğuran  sözler durur aklınızda. her şeyiyle gül kuşanıp yara açan bir yüzyılda  zor fakat buna da dayanabilirim.

güz

bir sigara, biraz keder, eski bir şarkı işte güz! solmakta yapraklar  ve ölmekte güneş  birdenbire kararırken gündüz. ruh, bir testi yıllarla müteessir. sen gibi bir şaraba hasret, bomboş ve kırık. onarmasa kalbi geçip giden günler; zaman gelmese üstesinden yahut; bir başka deyişle unutmasa insan, her gün bir başka vururdu ayrılık. istenciyle yaşıyorken o eşsiz hazzın, düşlerken onu yalnız gecelerde idrak ederdi insan, sükun dolu hoş bir ömrün  yalnız saadetle mümkün olduğunu. fakat işte güz! hatırlatıyor  her şeyin yitip solduğunu. 

inkıyad

geceyi sıyırıp sır dolu sırça gövdesinden sevgilinin dudaklarımla uğurladım ondaki hüznü ve melali boynundaki tuza basıp göğsümdeki yarayı  kalbindeki titreyişe kattım kanatlarımdaki mecali ermeseydim aşka, varır mıydı ona elim?  bak canım, çiçeğin yurdu derdim senin gözlerin vesveseler, hicranlar, efkâr ilindeyim gök sensiz pas tutar, solar rengi güneşin varır mıydım aşka, ermeseydi sana elim? 

sızı

seyredip ayrı balkonlardan aynı titrek yıldızı mehtaba karşı aynı iç çekişle, eş zamanda  bir beklenmez bulut dolunayı örttüğü anda hatırlar ve burkuluruz, kan bulur eski bir sızı. gölgen veriyor ışığını karanlığına gecemin birbiri ardına yanıp sönmekte ateşböcekleri özlem dolaşırken hüzün dolu kalbimdeki kanda kaygılı bir yaz gecesidir bende görecekleri senden yoksun, senden mahrum, senden uzakta...

güzel yüzünden içime kurulan bahçeye dair

ay örtünür bulutlara bir görünse yüzün aydınlığı bir karartıdır yanında gündüzün  durulur bulanık sular sen varsan hatırda yeşerir hazanda dahi begonvil ve lavanta ey ruhumu peşinden sürükleyen güzel yok seni anlatacak ne bir şiir ne gazel elem verse sözlerin yine mutlak sevinçtir yokluğunda bütün sevgiler bütünüyle hiçtir ellerin bir dokunsa iklimim can bulur yoksan yağmurlar sağanak halde kurur asarım durgun yüzümü kalabalık caddelere bütün dünya içinde içim sana burkulur düşün ki bütün gölgem bir kubbe, hüzünden hatırla, neydi sığınmak geçmişteki günlere özlemle düşündüğüm o güzel yüzünden içime en serin gölgelerden bir bahçe kurulur

Vazgeçilmiş Olandan Geriye Kalan

Yaz akşamları, begonviller içinde işlek kaldırımlarda, Seni hatırlatan dokusuyla kentin sessiz köşelerinde, Gün bir şekilde doğar, aydınlığını senden bildiğim  İnanır mısın bu dünyaya sırtımı döndüm çoktan Epeydir hatırasında yok bir iz tebessümden Fakat bir ses yankılansa ansızın seni anımsatan Kayda değer bir şey oluyor ne varsa vazgeçtiğim...

Mutlaka Bir Gün

Çarşılar, kalabalık bulvarlar, kaldırımlar ve dükkanlar Her birinin içindeyim ama her birine sırt dönük... Avutmuyor gönlü yarı bulanık hatıralar  Her birinin peşindeyim ama her biri kayıp gömü Yağmur gibidir, sicim sicim düşer payıma özlemin Gök açık, gök mavi ama karasındayım her demin Nedir ki bir hayal peşinde durmaksızın yürürüm  Son bulur elbet gerçeği, yabancısı olduğum bu yerin  Belki şimdi değil ama mutlaka bir gün  Düşerken göğsüme ipekten perçemin...

tabiatın seninle kesin ilgisi

lavantaya kokusu teninden süzülür hiç şüphesiz ay ışığı da sana öykünür erişemese de güzelliğine hiçbiri baharın çiçekleri senin elinle büyür imzan aşikar tabiatın kalbinde yetmiyor güzelliğini yansıtmaya göller duru bir yaz ikindisi sessizliğinde uykumu güzelliğine hasretlik böler sanma gün doğarken yıldızlar nurunu yitirir her biri senin göğünde vazifesini bitirir her birinin uğraşı yansıtmak güzelliğini her birinin uğraşı beyhude bir iştir mevsimler boyamakta tabiatı rengarenk bir cennet ki henüz gidilmemiş, sana denk işte varoluşundaki anlamı sonsuz kainatın güzelliğin, varlığın ve kalbimdeki adın. kış geceleri içime sesinden ateşler kurulur kurşunla değil ciğerim yokluğunla vurulur. durulur gözlerimde gün gelir yaşlar baharım, güzelliğine eriştiğim an başlar.

yaz geceleri

hangi yönde olursan oraya düşer başım kokunu getiren ıhlamurlar içinde bir bahçeye kurulur, orada tükenir yaşım senden uzakta, yapayalnız biçimde ellerim ki seni arar bütün yaz geceleri  nemli boynunda gezinsin diye usulca bil ki hatırandır getiren yağmurları  ıslaksa gözlerim ve gökyüzü açıksa boynumda bir ip gibi görünmez bir sevi hangi yöne gitsen, bana güldüğünden beri hatıran bir bulut gibi kuşatıyor ruhumu yapayalnız, dingin, kimsesiz yaz geceleri...

Soru

müstakbel kederlere davetkar penceremde şuh esen rüzgarların getirdiği kokunla zaman zaman izine rastladığım gölgemde baş başa kalıyorum cevapsız bir soruyla endülüs bahçeleri, düşsel resim, akdeniz sıcak, dingin, mütecessis, sessiz geç kalmadık henüz ve var olmadık erken neredesin sevgili, deniz buradayken?

sensiz

yola düşmüş adım adım sürüyorum izini ortancalar, yediverenler ve ıhlamur yol boyu veriyor kokunu, duyumsuyorum izini ufkum alabildiğine mavi, gökyüzü gri koyu aşkın bir kanat gibi sunarken gölgesini -duraksa şöyle ruhum, dinlen biraz artık yaşam bütünüyle, her anıyla elinde mi? değil mi ki her acıda yalnızlığı tattık değil mi ki gecelerin sabahı hep sensiz üstüne titrediğim her yeni gün sensiz hepsinde bir nebze yaşam var olsa da değil mi ki yaşamım bütünüyle sensiz bir soluk almak gibi ölümün pençesinde seni düşünmek, yalnızlıklar gecesinde bahar ile müjdelenen haberlerin ötesinde bahçem hazan, günler kısa, ruhum kurak sensiz.

bir zamanlar

Resim
''öyle kimsesiz kaldım ki öyle bomboş yapraklar ağladılar bana sonra tıpkı gözyaşları gibi düştüler son yapraklar ne önceleri ne de sonra hiç böyle yalnız kalmamıştım bu kadar ve kimi beklerken olmuştu hiç mi hiç hatırlamam...'' pablo neruda beni binbir geceyi aşkın yalnızlığa mahkum eden ve damarlarımı çatlatan aşkı ciğerlerimde söndüren neydi o bir zamanlar, kimdi ki gözleri izler beni hâlâ yanıbaşımda değilken ve hayatımda bile değilken oysa bir bengisu pınarı, bir abıhayat, güzellikler annesi sesinde neşenin, tabiatın, kainatın mahiyeti kimdi o sahi ki hâlâ onu ararım tüm dudaklarda açan güneşinde baharın, kışın düşen karlarda. oysa çoktan gitti, kimsesiz şimdi ruhum bir zamanlar şarkısına ortak olduğum dilerim tebessümü eksilmez yüzünden yüreğimi aralayan sözleridir avuntum. neydi o yaşananlar bir göl kenarı dinginliğindeki aşk yerle gök arasındaki en ulvi hatıra kimdi o bir zamanlar...